Aralık 30, 2014

2014 öğretti ki..

hayatınızda hiç duymadığınız gasilhane sözcüğünü yerinde görüyomuşsunuz birgün.. en sevdiğinizi de orada görebiliyomuşsunuz. başkalarına çok içten söylediğinizi sandığınız "allah sabır versin" i her duymanızda içinizden türlü türlü isyanlar sitemler geçirirken bir yandan da onu sizden alana sığınıyomuşsunuz yine..

sonra büyük konuşmam diyip yine büyük konuştuğunuzu yaşıyomuşsunuz. "ben asla yapmam" ların aslında size ne kadar yakın olduğunu görüyosunuz. yanlışa bile bile devamı. çünkü bi şeylere inanıyosunuz. sonra o bi şeylerin de o birilerinin de sıradan yalan yanlışlar olduklarını görüyosunuz. en çok ben severim diyenin en çok üzen olabileceğini de, incitmem diyip üstünüze basıp geçeni de tanıyosunuz. işim olmaz dediklerinize inanabilirsiniz. karşılığında da çok pahalı şeyler beklemezsiniz üstelik. çok basit şeylerdir ama kimine zordur vermesi işte.. 

en son sesimi yükselttiğim birinden bir daha özür dileyememe ihtimalini gördüm. sonra da duanın gücünü gördüm. bizi gerçekten yukarıda, etrafta, her yerde ama bi yerlerde bizi duyan, dinleyen, işiten bi gücün olduğunu yine gördüm. O'na yeniden inandım. 

ev kıyafeti diye bi şeyin en saçma şey olduğunu öğrendim. "en güzel, en pahalı tişörtünüzü canınız istiyosa yatakta da giymeli" yi öğrendim.

planları ertelememeniz gerektiğini, dilenecek bi özrün size getireceklerini, yiyeceğiniz 2. dilim pastanın o ayva göbeğe aldırmadan yenildiğinde daha lezzetli olduğunu, haksız da olsanız sizin atacağınız bir adımla hiçbi şey kaybetmeyeceğinizi, ama belki çok güzel şeyler kazanacağınızı öğrendim. 

çok emek verseniz de sakın pişman olmayın. bazen zorlarlar sizi pişman olmanız için. o zaman olun. 
ama onun dışında olmayın. vermediğiniz emekleri başa da kakmayın.
çok sevin. 
çok özleyin. 
çok özür dileyin. 
çok yiyin. 
çok yürüyün. 
az yalan söyleyin.
yağmurda şemsiye açmayıverin. salak romantik türk yapımı filmlerdeki gibi yüzünüzü gökyüzüne kaldırıp hissedin. o rahmeti. o özgürlüğü. o sapşallığı. ömür dediğiniz şey çok kısa sevgili okur. kim bilir kaç sabahımız kaldı. ondan sebep şimdi arayıp siz bi adım atın. bu sabahtan sonraki her sabah ve her gece istediğiniz gibi uyumak ve uyanmak için elinizden gelen muhakkak bi şeyler var. sevdiğinizi, hayallerinizi ve planlarınızı ertelemeyin. mutsuz olma sebebinize bir 2.sini daha katmayın. çünkü bazen bazı şeylerin dönüşü olmaz. sizin mutsuz olduğunuz hayatı daha da mutsuz eder sadece.

arayın. gönlünü alın. elinden tutun. filme götürün. filmi beğenmezseniz filmi seçene biraz takılıp salondan çıkın. yeni yabancı dizilere birlikte başlayın. şarap için. hatta evde sıcak şarap yapın. ibadet de edin. herkes kendince, gönlünce nasıl mutlu ise öyle işte. nefes aldığımız her an bir şeyleri değiştirebilmek için öyle büyük bir şans ki aslında. ama görebilene.

herkese iyi seneler. sağlıkla & mutlulukla.. herkesin sevdikleriyle gireceği, yaşayacağı bir yıl olsun!!


Temmuz 11, 2014

Önce minik Hevin.. 12 yaşında. Araba çarpıyor, ve korkudan kalbi duruyor.
Sonra Eylemim. 30 yaşında. Durduk yere kalbi duruyor.
Sonra annem. Onun da solunumu duruyor. Çok şükür o aramıza geri dönüyor ama. 

Tüm bu olanlardan sonra ya da tüm bu olanlara rağmen hep şükrettim. Dua ettim. Gidenlere de. Kalanlara da. Bu sırada yanımda olan, olmayan, olmak isteyip olamayan ya da olmak istemeyen ama vicdanı ağır bastığından bir süreliğine de olsa yanımda kalan herkesten Allah razı olsun.

Bu kadar olayı, kaybı, ayrılığı, güvensizliği sadece 1 yılda akla, kalbe sığdırınca insan ister istemez umutsuzlaşıyor. Güzel şeylere olan inancını yitiriyor. Ama neyse ki tutuncak bir iki dalınız, duanız, kimseleriniz var. Sayıları azalır veya artar. Ama vardır hep.

Şimdi yola devam. Gidenlere rağmen devam. Çünkü kalanlarım var. Anne bugün anjiyo olacak. Sonrası belirsiz. Belki açık kalp ameliyatı. Ve içimde bunun karın ağrısı varken az evvel ayakta öylece durup dinlerken alınmış bir karar. Evet son kez alınmış bir kararım var. Umutlarım var. Dualarım da var. 

Hayatımı daha da zorlaştıran her nesneyi & kimseyi çıkarma vakti şimdi. Hayatınızda mutlu insanlar olsun. Ya da en azından olmaya çalışan. Size inanan, güvenen insanlar. Bencil olmayan. Sizi anlayan olsun. Sizi sırtlamasa da sırtınıza binmeyecek kadar hafif, ama gönlü ağır, inancı ağır insanlar. 

Herkese iyi cumalar & hafa sonları..

https://www.youtube.com/watch?v=c3jRyQE4uUc

Haziran 23, 2014

Erken Gitmiş Doğum Günü Kızının Geç Kalmış Doğum Günü



Bi koku yetermiş. İnsanın burnunu sızlatabilmek için.. Hep deyim olarak sızlar sanırdım bugüne dek..

Az önce İstanbul'dan evinden, odandan getirdiğim, Ankara'da çok kere giydiğim yeşil hırkanı kokladım.. Teninin, parfümünün ve çok tatlı & çok hafif sigara kokunun sindiği her şeyi koklayınca anladım seni kaybettiğimizi. Seni musalla taşında öpüp gül suyuyla yıkanmış yüzünün kokusunu içime çekerken bile değil. Yürüyen, konuşan, gülen, ağlayan senin kokunu çekince anladım. Korka korka. Kokusu bitecek diye azar azar ama içime çeke çeke.. İlkokulda kokulu silgisinin kokusu bitmesin diye koklatmayan aptal ilkokul arkadaşımın o korkusunu ben yirmi dokuz yaşımda bugün anladım. Korka korka, biraz da teyzeme kalsın kokun diyerek bıraktım siyah şalını. Dolabı da sıkıca kapattım ki kokun dağılmasın. Aklımı oynatıyorum, kokunu bi daha duyamayacak olmak. En kimseye anlatamayacaklarımı hep anlatabildiğim sana bile anlatamayacak olmak.. Birgün evlenirsem seninle karşılıklı oynayamayacak olmak.. Koyuyo Eylemm. Çok pis koyuyo. 

Hep hepimizi bi arada görmek istediğin o güzel evinde dört kafa yatağına yorganına başımızı gömdük İstanbul'da. Köpek gibi kokunu aradık, nerede fazlaysa oraya gömdük ama. Sonra ablan yorganı kapatalım dedi. Anneme de koku kalsın diye de ekledi. Öyle bi sızı ki eylemim. Öyle pis, öyle lanet, öyle saçma ki her şey.. Düşünsene. Senlik bi espiriyi ben artık  yapamayacam sana. Sen argo konuşunca artık kızamayacam. İrmik helvasıyla zeytini beraber yemem için ettiğin o sonsuz ısrarını duyamayacam. Çok saçma. Öyle pişmanım ki o akşam irmikle o iki zeytini yemediğim için..

Önce birlikteyken yapabildiklerimizi düşünüyorum. Taa çocukluğumuza iniyorum. Divriği'de evde poşet poşet olan elmalara dokunmayıp da geceleri sürünerek villalarin (o zaman sadece zenginler oturur düşüncesiyle) bahçelerinden çaldığımız elmaları.. Sonra da evlerinin bahçelerinde, çimlerde keyifle kırtlamalarımızı. Senin o uyduruk plastik tenis raketlerinle yol kesip sonra dayak yememizi. Geceden birbirimizi uyandırma sözü verip, sabahın yedisinde uyanıp  birbirimizi uyandırmadan gizlice çıkıp çöplerden promosyonlu cips paketi toplamamızı, hatta cips yiyen insanları takip edip pakedi yere atar atmaz arkalarından koşmamızı.. Tüm bu çilenin üstüne saçma sapan şak şak adında bi anahtarlık kazanmamızı öğrendiğimiz andaki hayalkırıklığımız..Hem oyuncağın kendisine hem de ismine. Koca 1 aylık yaz tatilinde çektiğimiz çilenin karşılığı olarak.. Sonra benim Ankara serüveni başlıyor.. İlk şarabım, ilk sarhoşluğum, ilk sırrım, sırdaşlık, kardeşlik, bazen birbirimize yapamadığımızı sandığımız ama aslında hep yaptığımız/oluğumuz ablalık..

Sonra vakti henüz gelmemiş keşkelerim geliyo aklıma.. Sen varken evlenemediğim için Sonay'ı kıskanıyorum mesela.. Karşılıklı oynarken yuvarlak gözlerimle sana bakıp 'oldu bu iş kuzen' diye bakamayacağım için. Gelinliğime muhakkak bi eleştiri bulamayacağın için. Yan flüdumu dinleyemeyeceğin için.. Hele bu aralar.. En çok konuşmak istediğim, anlatmak istediğim.. Ama yoksun işte.

Daha kaç gün önce İstanbul'da beraber yattığımızda gece üstünü açınca üstünü örten ben, 14 şubatta aynı ellerimle üstüne toprak örttüm Eylem. Yorgan kadar sıcak tutmaz, ısıtmaz, ama bilirim üşümezsin, bilirim güvendesin.. Otuz yıl önce seni teyzeme armağan eden yaradan, vakti gelmiş ki aldı seni yanına. Şimdi hepimiz soruyoruz. Vakti miydi ki diye Bu kadar mı erkendi diye. Bilmiyoruz bu erken vakitte ne hayır olduğunu. Elbet bir şey vardır diyoruz ama geçemiyoruz.. Olmadığın her yeni gün yokluğuna alışmak yerine yokluğun daha da büyüyor. Kocaman olup oturuyo boğazımıza, kalbimize, içimize, ama bi yerlerimize oturuyor işte.. Unutmak yok alışmak var dediklerinde çok manidar ve ağır bi laf diye hafızamda yer etmiştim. Ama  yanlışmış. Alışmak diye bi şey de yokmuş meğer. Meğer sadece hayata yarım yamalak devam etmek varmış. Gülerken der yarım, öperken de, koku sıkarken de, en güzel elbiseyi giyip kahkaha atarken de. Artık sana anlatamayacağım şeyler var ve hepsi geç kaldı.

Doğum günün kutlu olsun karakızım. Tek tesellimiz elbet birgün buluşacak olmamız..

Şimdilik en içli içli dinlediğimiz bi şarkıda olsun bu buluşma..
Ve her zamanki lafınla ondan bana değil, benden ona.

Altın Yüzüğüm Kırıldı..





Haziran 13, 2014

Sustuklarim var. Konuşmadıklarım. İçimde ölen. Ölmeyen. Büyüyen. Çoğalan. Bağıran. İçimin alamadığı haksızlıkar var.  Solumu da yolumu da yaradana bıraktım. En güzeli en hayırlısı bulsun beni diye. Her biri birer dua. Dualar kabul olsun. Hayırlı kandiller.