Haziran 23, 2014

Erken Gitmiş Doğum Günü Kızının Geç Kalmış Doğum Günü



Bi koku yetermiş. İnsanın burnunu sızlatabilmek için.. Hep deyim olarak sızlar sanırdım bugüne dek..

Az önce İstanbul'dan evinden, odandan getirdiğim, Ankara'da çok kere giydiğim yeşil hırkanı kokladım.. Teninin, parfümünün ve çok tatlı & çok hafif sigara kokunun sindiği her şeyi koklayınca anladım seni kaybettiğimizi. Seni musalla taşında öpüp gül suyuyla yıkanmış yüzünün kokusunu içime çekerken bile değil. Yürüyen, konuşan, gülen, ağlayan senin kokunu çekince anladım. Korka korka. Kokusu bitecek diye azar azar ama içime çeke çeke.. İlkokulda kokulu silgisinin kokusu bitmesin diye koklatmayan aptal ilkokul arkadaşımın o korkusunu ben yirmi dokuz yaşımda bugün anladım. Korka korka, biraz da teyzeme kalsın kokun diyerek bıraktım siyah şalını. Dolabı da sıkıca kapattım ki kokun dağılmasın. Aklımı oynatıyorum, kokunu bi daha duyamayacak olmak. En kimseye anlatamayacaklarımı hep anlatabildiğim sana bile anlatamayacak olmak.. Birgün evlenirsem seninle karşılıklı oynayamayacak olmak.. Koyuyo Eylemm. Çok pis koyuyo. 

Hep hepimizi bi arada görmek istediğin o güzel evinde dört kafa yatağına yorganına başımızı gömdük İstanbul'da. Köpek gibi kokunu aradık, nerede fazlaysa oraya gömdük ama. Sonra ablan yorganı kapatalım dedi. Anneme de koku kalsın diye de ekledi. Öyle bi sızı ki eylemim. Öyle pis, öyle lanet, öyle saçma ki her şey.. Düşünsene. Senlik bi espiriyi ben artık  yapamayacam sana. Sen argo konuşunca artık kızamayacam. İrmik helvasıyla zeytini beraber yemem için ettiğin o sonsuz ısrarını duyamayacam. Çok saçma. Öyle pişmanım ki o akşam irmikle o iki zeytini yemediğim için..

Önce birlikteyken yapabildiklerimizi düşünüyorum. Taa çocukluğumuza iniyorum. Divriği'de evde poşet poşet olan elmalara dokunmayıp da geceleri sürünerek villalarin (o zaman sadece zenginler oturur düşüncesiyle) bahçelerinden çaldığımız elmaları.. Sonra da evlerinin bahçelerinde, çimlerde keyifle kırtlamalarımızı. Senin o uyduruk plastik tenis raketlerinle yol kesip sonra dayak yememizi. Geceden birbirimizi uyandırma sözü verip, sabahın yedisinde uyanıp  birbirimizi uyandırmadan gizlice çıkıp çöplerden promosyonlu cips paketi toplamamızı, hatta cips yiyen insanları takip edip pakedi yere atar atmaz arkalarından koşmamızı.. Tüm bu çilenin üstüne saçma sapan şak şak adında bi anahtarlık kazanmamızı öğrendiğimiz andaki hayalkırıklığımız..Hem oyuncağın kendisine hem de ismine. Koca 1 aylık yaz tatilinde çektiğimiz çilenin karşılığı olarak.. Sonra benim Ankara serüveni başlıyor.. İlk şarabım, ilk sarhoşluğum, ilk sırrım, sırdaşlık, kardeşlik, bazen birbirimize yapamadığımızı sandığımız ama aslında hep yaptığımız/oluğumuz ablalık..

Sonra vakti henüz gelmemiş keşkelerim geliyo aklıma.. Sen varken evlenemediğim için Sonay'ı kıskanıyorum mesela.. Karşılıklı oynarken yuvarlak gözlerimle sana bakıp 'oldu bu iş kuzen' diye bakamayacağım için. Gelinliğime muhakkak bi eleştiri bulamayacağın için. Yan flüdumu dinleyemeyeceğin için.. Hele bu aralar.. En çok konuşmak istediğim, anlatmak istediğim.. Ama yoksun işte.

Daha kaç gün önce İstanbul'da beraber yattığımızda gece üstünü açınca üstünü örten ben, 14 şubatta aynı ellerimle üstüne toprak örttüm Eylem. Yorgan kadar sıcak tutmaz, ısıtmaz, ama bilirim üşümezsin, bilirim güvendesin.. Otuz yıl önce seni teyzeme armağan eden yaradan, vakti gelmiş ki aldı seni yanına. Şimdi hepimiz soruyoruz. Vakti miydi ki diye Bu kadar mı erkendi diye. Bilmiyoruz bu erken vakitte ne hayır olduğunu. Elbet bir şey vardır diyoruz ama geçemiyoruz.. Olmadığın her yeni gün yokluğuna alışmak yerine yokluğun daha da büyüyor. Kocaman olup oturuyo boğazımıza, kalbimize, içimize, ama bi yerlerimize oturuyor işte.. Unutmak yok alışmak var dediklerinde çok manidar ve ağır bi laf diye hafızamda yer etmiştim. Ama  yanlışmış. Alışmak diye bi şey de yokmuş meğer. Meğer sadece hayata yarım yamalak devam etmek varmış. Gülerken der yarım, öperken de, koku sıkarken de, en güzel elbiseyi giyip kahkaha atarken de. Artık sana anlatamayacağım şeyler var ve hepsi geç kaldı.

Doğum günün kutlu olsun karakızım. Tek tesellimiz elbet birgün buluşacak olmamız..

Şimdilik en içli içli dinlediğimiz bi şarkıda olsun bu buluşma..
Ve her zamanki lafınla ondan bana değil, benden ona.

Altın Yüzüğüm Kırıldı..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder