Bu doğum günüm de unutulması zor olan kutlamaların arasına katıldı. Hatta başa geçti diyebilirim. Hakkını yiyemem, gidilen mekanın, sürprizi hazırlayan hepsi birbirinden güzel arkdaşlarımın, pastamın, şarkıların, alkışların.. Anlatayım efendim. Yine bir aradayken konuşuyoruz. Bu hafta Bektaş'ın doğum günü. Ona sürpriz doğum günü yapacağız. Mekan Baran Türkü Bar. Hiçbirimiz Bektaş'a çaktırmamaya çalışıyoruz. Çünkü böyle anlaştık. O sınav teleşından unutmuştur ümidyle dolanıyoruz(!) Facebook'dan bi bakıyorm Bektaş'ın doğum günü taa yazın. Heralde öylesine bi tarih attı diyorum. Yoksa niye nisanda kutlansın ki. En yakın doğum günü de benim. Kutlama gününden bir hafta önce de sınav stresi atıp dağıtmaya gitmişiz. Benimki yine güme gidecek belli. Her hafta her hafta gidilmez ki. Son sınıfız. Projeler dizi dizi sırada (: E ama Bektaş'ın doğum günü de yazın!
Neyse efendim. Bahsi geçen gün ben okula gitmiyorum. (Kendimi yine yine yine hasta hissedesim var acayip) Hediyeye karar bir gün öncesinden msn den konuşularak veriliyor. Kimileri sen karışma biz hallederiz hesabı sonra hallederiz diyor. Kimisi ne alsak ne alsak düşün diyor, düşünülüyor, taşınılıyor ve en sonunda Tabu da karar kılınıyor. Fiyatlara bakılıyor. Tamam ugundur diyoruz. Sabah arkadaşım arıyor, hadi Real'e tabu almaya. Öznur zaten 2 de uyanmış. Hemen gidiyoruz tık diye alıyoruz, birkaç o anda kararı verilen alışveriş, yemek. Ve saat 20.30 u gösterirken ben annemin kızı olduğumu hatırlatıp 20:00 de buluşulacak yere 20:40 da ancak gidiyorum. Çünkü durup durup o gün süslenesim gelmiş. En son Özlem'le ben gidiyoruz kuaförden çıkıp. Yolda giderken de arkdaşlar arıyor, "Hadi Öznur! Nerdesin ayıp oluyor Bektaş'a" diye bir de tatlı bi fırça yiyorum. Kendi çapımda 2 cm i geçmeyen topuklu ayakkabılarımı (!) giymişim -ki yalan, sadece sesi var, topuğu yok!- koştur koştur giriyorum mekana. Masanın baş köşesine 'çakma' doğum günü çocuğu oturumuş, bense eeeenn köşede sarı marı bir şey (: Müzik zaten başlamış. Siparişler veriliyor. Çalınıyor söyleniyor, oynanıyor. Ve pasta geliyor. Ben nasıl heyecanlı heyecanlı pasta için ellerimle yer açıyorum. Tüm bunlar olurken de hala Bektaş'a "doğum günü çocuğı naber" dememek içni kendimi zor tutuyorum. Orkestradan klasik doğum günü kutlama şarkısı Ahmet Kaya'dan doğum günün Kutlu olsun mutlu ol senelerce sana boncuktan kuş yaptım konacak pencerene diye giden şarkı geliyor. Pastadaki mumuların ışığıyla kamaşan görlerimi Bektaş'a çeviriyorum.. İyi ki idoooğğğduuunn Beektaaaşş diye kendimi paralıyorum melodimi duymak için. Ama benden başka kimse bakmıyor Bektaş'a. Hatta daha tuhaf bir şey var. Tüm gözler bende. Herkes gözümün içine bakıyor pis pis gülerek. Pastaya bakıyorum. "İyi ki doğdun Öznur". Zaten o yazıyı görmemle orkestranın "Öznur Hanım iyi ki doğdunuz" tebriği aynı anına denk geliyor gecenin. Elimin ayağımın nasıl titrediğini hatta çakşadığını, o heyecanı, şaşkınlığı anlatamam bile buradan. Orada görenlere soracaksınız. Gece artık benim için daha keyifli hale gelecek tabi. Daha bir coşar şekilde oynayıp duracağım. Daha büyük kahkahalar atacağım. Sırıtık bir yüzle halay çeken bir tip düşünün ki o da ben olacağım. İşte o şaşkınlığın içerisnde, o birkaç dakikada, hep lanet ettiğim bu şehirden giderken özleyeceğim 'birileri' nin olduğunu hissetmek çok güzeldi. Çok derin hissettim bunu o gece. Meğer ellerimle aldığım hediye hediye-m-miş. Meğer masada ellerimle yer açtığım pasta pasta-m-mış. Meğer buradaki arkdaşlar arkdaşlar-ım-mış. Meğer gerçekten özlenecekler-miş.. Güzel oynadıkları için, bana böyle bir anı verdikleri için özlenecekler-miş. Hepsine bir kez de buradan teşekkürler!
Bu arada hediye tabu olunca paylaşılamaması henüz Real'den dönerken başladı Şafak'la aramızda. Yok bir hafta bende kalsın yok sende kalsın. Yok içindeki adı sonradan konan Kıprık hiç değilse benim olsun. Yok Bektaş ne yapacakmış da Kırpık'ı filan. Nasıl fesatlıklar yapıyoruz anlatamam. Hediye paketini de beğenimiyoruz fiyonk yok diye üzerinde. Amaan boşver, Bektaş öyle şeylere bakmaz" diye kapatıyorum o konuyuda. Ama hediye bana öyle fiyonksuz verilince de hırrrr yapıyorum nerde bunun fiyonku, süsü püsü diye (:
Sebahat'ciğim de çok şirin 2 cağ (örgü şişi) ve 2 sevimli yün almış simli simli, örenbayan kişiliğimi göz önünde bulundurarak. Zahmet etmiş ama çok da iyi etmiş (: Çünkü çook tatlılar!
Organize edenlere tek tek teşekkürler, özellikle de gecenin öncesinde yemek yerken Şafak'ın "Öznur kusura bakma seninkini ayrıca kutlayamayız, projeler var ama üzülme sana da mum üfletiriz" diye beni teselli ederkenki (!) süper ötesi rol yapabilitesi için ona da benden tebrikler!
"Büyüdük de sanki ne oldu.
Bedavaydı çiçekler, taçlar yaparıdık.
Düşsek bile olsun, yeniden kalkardık. Acıtmazdı hayat..
Ve birden büyüdük aniden.
Ve birden küçüldü hayaller."
Kapanışı yeni keşfettiğim Ogün Sanlısoy'a ait şarkının en güzel satırlarıyla noktalarken,
Ne diyoruz efendim.
İyi ki doğmuşum!
Sadece bana!