Mart 21, 2010

Neymiş Benim Şu Hep Özlediğim Çocukluğum?

Leblebi tozudur,

hiç uçurtma uçurmamanın eksikliği, hatta belki de ezikliğidir,

hep bir kumbara istemektir en uğur böcekli olanından, ama asla sahip olamamaktır,

soba üstünde kızan ekmeğin üstüne bırakılan tereyağın eriyşini tereyağına üzülerek izleyecek kadar masum olmaktır,

bazı günler de aynı tereyağının erirkenki keyfini izlemektir üstüne bal çalarken,

soba telinde kurumaya çalışırken kazık gibi olmuş pijamaları giymeye çalışmaktır,

tütün kokusudur,

anne elinden biberonda yoğurttur, mümkünse şekerlisinden ve koca delikli yeşil biberondan,

babayla gidilen gezmelerde babanın "selamaleyküm" selamından selam verdiği herkesi "ali" zannetmektir, ve şaşırmaktır,

kızkardeşle aynı giyinmektir, ikiz olmamak ama ikiz gibi giydiren anneyi sevmektir,

köyde evin önündeki harıkta babaanne donuyla yüzmektir bileğe gelen suda, ve aynı suda boğulmamaya çalışmaktır,

4 yaşında hülya avşar'ı sevip sevmediği soulan babadan "sevmiyorum" yanıtını almanın akabinde dünyanın en mutsuz çocuğu olmaktır,

yine köyde elektriklerin kesildiği her gece dünyanın en mutlu beş kuzeni aydede oynamaktır on parmakla, ve aydedeye başlamadan önce işaret parmağını ağızda bir güzel ıslatmaktır "ooo" çekerken,

sıcak çaya soğuk su eklemektir

kaysı ağacından düşmektir, düşüş sonrası dizlerde harita haline gelen izleri sevmektir,

babanın kollarında tavana doğru hoplatılırken bir yandan saçların tavana benden önce varışını izlerken bir yandan da babanın "hooop pala" derken neden bu kadar mutlu olduğunu anlamaya çalışmaktır aynı anda,

sobadır, huzurdur, sıcaktır, ak ve paklıktır, beyazlıktır, yüzde gitmesi için şimdilerde bin pişmanlık duyulan çillerdir çocukluk.

papatya toplamaktır köydeki evin arka bahçesinde kendiliğinden bitenlerden, ve mümkünse en miniklerinden,

duta çıkıp dut böcekleriyle savaşmaktır,

köy meydanındaki çeşmede su savaşlarıdır,

ve daha yazılacak bir sürü "huzur" veren şeydir. Benim çocukluğum.

Özlediğimdir. Geri istediğimdir.

Mart 03, 2010

- çok iyi bir masalcı olmak
- anlattığım öykülerle insanaları keyiflendirebilmek
- güzel şarkı söylemek
- evde birikmiş kitapları mecmuaları bitirmek
- bir dansı bilmek
- en azından bir enstrümanı çalmak
- bir spor dalında iyiym diyebilmek
- bir şiiri, en azından sevdiğim olanı, ezbere bilmek

....

isterdim.

Nereden mi çıktı tüm bu kendime sitemlerim. Bir anket yaptım. Bu soruların yanıtı eksik kaldı. Tüm diğer sorulara takır takır evetli hayırlı yanıt veren ben son soruda epey düşündüm. Anketin son sorusuna geldi sıra.

"Siz yaşıyor musunuz?"

Son soruya verdiğim yanıtsa beni benden aldı. Opsiyonel. Yaptığım boş/saçmalık silsilesi işler de yapacağıma dair söz verdiğim ve bir daha uğramadığım nice güzelliği yapmamaktaki direnişi seçmek de. Her ikisi de opsiyoneldi şimdiye kadar. Sonuç? Ben yaşamıyorum.
Nefes veriyorum.
Yürüyorum.
Nefes veriyorum.
Almıyorum verdiğimi.
Yemek yiyorum.
Yine nefes almıyorum.
Sırf doymak için sofradayım. Sırf yemek için yiyorum o bir dilim tarçınlı keki. Keyif almak için değil. Planlarımı dokumante ediyorum sadece.Arşiv olacaklar pek yakında. Sonra bir anda öleceğim. O arşivdeki hiçbir "mutluluk kaynağı" m olacak planlarıma dokunmamış olarak gideceğim. Giderken de yalnızca kendime küfredeceğim.

"Kendine bir bak
Sonra kendini bir gör
Sonra da işe koyul"

Tam zamanı. Şimdi değil ise ne zaman? Ya yarın yoksa?
Ya da yarın ben yoksam??

..

Tüm bunlar henüz başlamaya çalıştığım bir kitabın daha ilk sayfasını okurken çıktı. Devamını getirmeye korkuyorum kitabın şimdi. Nasıl bir gücü varsa artık.. İlk sayfadan kendine kızan Öznur geliverdi bir yerlerden.

Kitabın adı mı?
"Yaratıcı Zekanın Gücü"

Yazar mı kim?
"Tony Buzan"

Yayınevi mi hangisi?
"€psilon"

İyi keyifler efendim. İyi okumalar. İyi farkedişler. Sevgili blog okurum. Canım. Cicim. Hadi, bu kitap bana, bense size vesile olmuş olalım. İşe koyulmak üzere. Ben şimdi gidiyorum. Birikmiş kitaplarımı sıraya koymadan, elime ilk gelene dalmaya, iğne iğliğimi elime alıp hayran olduğum ama pahalı olup alamadığım yastığı dikmeye.

Yine gelecem. Yaşıyor bir halde! Nefesimi gülerken veren bir halde. Sevgiyle.