Leblebi tozudur,
hiç uçurtma uçurmamanın eksikliği, hatta belki de ezikliğidir,
hep bir kumbara istemektir en uğur böcekli olanından, ama asla sahip olamamaktır,
soba üstünde kızan ekmeğin üstüne bırakılan tereyağın eriyşini tereyağına üzülerek izleyecek kadar masum olmaktır,
bazı günler de aynı tereyağının erirkenki keyfini izlemektir üstüne bal çalarken,
soba telinde kurumaya çalışırken kazık gibi olmuş pijamaları giymeye çalışmaktır,
tütün kokusudur,
anne elinden biberonda yoğurttur, mümkünse şekerlisinden ve koca delikli yeşil biberondan,
babayla gidilen gezmelerde babanın "selamaleyküm" selamından selam verdiği herkesi "ali" zannetmektir, ve şaşırmaktır,
kızkardeşle aynı giyinmektir, ikiz olmamak ama ikiz gibi giydiren anneyi sevmektir,
köyde evin önündeki harıkta babaanne donuyla yüzmektir bileğe gelen suda, ve aynı suda boğulmamaya çalışmaktır,
4 yaşında hülya avşar'ı sevip sevmediği soulan babadan "sevmiyorum" yanıtını almanın akabinde dünyanın en mutsuz çocuğu olmaktır,
yine köyde elektriklerin kesildiği her gece dünyanın en mutlu beş kuzeni aydede oynamaktır on parmakla, ve aydedeye başlamadan önce işaret parmağını ağızda bir güzel ıslatmaktır "ooo" çekerken,
sıcak çaya soğuk su eklemektir
kaysı ağacından düşmektir, düşüş sonrası dizlerde harita haline gelen izleri sevmektir,
babanın kollarında tavana doğru hoplatılırken bir yandan saçların tavana benden önce varışını izlerken bir yandan da babanın "hooop pala" derken neden bu kadar mutlu olduğunu anlamaya çalışmaktır aynı anda,
sobadır, huzurdur, sıcaktır, ak ve paklıktır, beyazlıktır, yüzde gitmesi için şimdilerde bin pişmanlık duyulan çillerdir çocukluk.
papatya toplamaktır köydeki evin arka bahçesinde kendiliğinden bitenlerden, ve mümkünse en miniklerinden,
duta çıkıp dut böcekleriyle savaşmaktır,
köy meydanındaki çeşmede su savaşlarıdır,
ve daha yazılacak bir sürü "huzur" veren şeydir. Benim çocukluğum.
Özlediğimdir. Geri istediğimdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder